Knauf stajı bittikten bir hafta kadar sonra ailemle birlikte St. Petersburg'a gitmeye karar verdik. Vardıktan hemen sonra eşyalarımızı otele bırakıp panoramik şehir turuna başladık kısa ama görülmesi gerekilen yerleri gezdik.
Ertesi gün ilk durağımız Hermitage müzesi oldu. Çaçire Katerina'nın kışlık sarayı olarak yapılmış ilk başta. Şu an müze olarak kullanılan bu saray dünyanın en büyük resim koleksiyonuna sahiptir. Burada Da Vinci'nin, Picasso'nun ve bir sürü daha önemli ressamın eserleri var. Ama dediğim gibi çok fazla eser var ve hepsini görmek mümkün değil maalesef çünkü çok zamanınızı alıyor ve ciddi bir kalabalık var içeride.
Buradan sonraki durağımız Neva nehrinde yapacağımız tur. Bence kesinlikle yapılması gereken bir tur çünkü neredeyse bütün saraylar nehir boyunca yapılmış ve karadan baktığımızda göremediğimiz her şeyi buradan görebiliyoruz.
Rus çarlık ve Sovyet döneminin sembolü haline gelen Aurora zırhlısı var hemen Neva nehrinin kenarında. Şu an gemi müzesi olarak kullanılıyor.
Ardından Nevsky caddesine gittik burası, alış-veriş yerleri, kafeleri ve restorantları ile ünlü olan bir cadde.
Sırada Voskresenia Khristova Kilise'si (Dökülen Kan Kilisesi) III. Alexander tarafından yaptırılmış olan bir Ortodoks kilisesi olup, 1883'te başlayıp bitimi 1907'leri bulmuş. Bu kadar uzun sürmesinin sebebi ise maddi sıkıntıdan kaynaklıymış. Normalde St. Petersburg Batı Avrupa'dan etkilenmiş mimari anlamda ama bu yapı diğerlerinden farklı. Çünkü diğer yapılarda soğan şeklindeki kubbelere çok az rastlanırken bu kilisede çokça kullanılmış. Dökülen Kan Kilisesi olarak anılmasının nedeni, III. Alexander buranın yakınında öldürülmüş bu yüzden böyle anılıyormuş ayrıca dışında kırmızı kaplamalar kullanılmasının da sebebi buymuş. Bunun dışında 81 m yükseklikte bulunan kubbe suikast yılını ifade ederken, 67m uzunlukta bulunan ikinci kubbe III. Alexander'ın öldüğündeki yaşını sembolize ediyormuş. Dış cephede farklı renklerde kullanılan mozaikler renk katarken, iç mekan ise mozaik ve heykel işçiliğine örnek. Bunun dışında Griboedov Kanalı'nın hemen kıyısına inşa edildiği için temeli sıkıntılıymış.
Bir sonraki durağımız Peterhof Sarayı. Büyük Petro'nun İtalyan bir mimara yaptırdığı Baltık deresinin kenarında bulunan saray. İçi gösterişli olan bu yapının asıl gösterisi hem İngiliz hem Fransız bahçesini andıran eşsiz bir parka sahip olmasıdır. Asıl gösteri parkta bulunan çeşmelerin fıskiyelerle bir uyum içinde yaptıkları su gösterileridir adeta eşsiz diyebiliriz. Tam olarak, 64 çeşme, 37 bronz heykel, 142 fıskiye bulunuyor. ayrıca gösterilerin saatleri var, saati gelince çok kalabalık olmasına karşın insan orada olabilmek için can atıyor.
En son ki durağımız Puşkin ve Puşkin' de bulunan saray. St. Petersburg'dan 45-50 dakikalık uzaklıkta bulunan bir kasaba. Burada Çaçire Katerina'nın yazlık sarayı bulunmakta. Saray çok görkemli, içinde ve dışında altın kaplamalar var.
Yazlık Saray ile birlikte St. Petersburg turumuzu bitirmiş bulunuyoruz. Genel olarak dış cephede bulunan görkemden çok iç taraflar daha abartılı daha gösterişli bir şekilde yapılıyor. Neredeyse hepsinde altın varaklardan, duvarlara veya genelde tavana yapılan resimlerden bahsetmek mümkün. Ve en güzeli bu tarihe sahip çıkmaları. Bu konuda çok titiz davranıyorlar, örneğin sarayda bulunan güvenlik çok sıkı. Aslında güvenlik dediğimiz bu kişiler yaşlı insanların oluşturduğu gönüllü çalışan bir topluluk. Bunun dışında ise bence herkesin görmesi gereken bir yer St. Petersburg, kesinlikle tavsiye ediyorum.